Devamlı okuyucularım fark etmişlerdir; hangi konuda yazarsam yazayım, sonunda meseleyi bir şekilde getirip eski ve/veya yeni din âlimlerimizin “ilim” zihniyetlerine, “ilim”den ne anladıklarına bağlıyorum. Konunun olabildiğince doğru ve eksiksiz anlaşılması için de fikirlerimi mümkün olduğunca olgularla ilişkilendirerek açıklıkla yazmaya çalışıyorum. İki nedenden dolayı:
1. Doğal olarak bütün toplumlarda olduğu gibi Müslüman toplumlarda da insanların zihinlerini, din ve dünyaya bakışlarını ilim ve fikir insanları inşa eder.
2. Müslüman dünyanın sorunlarının tamamının din bağlantılı olması ve fiilen de bu bağlantı üzerinden tartışılması, bu tespitimin kesinliğinin itiraz kabul etmez kanıtıdır. [Bu kanıtın acı vericici bir örneğini şu günlerde ülkemizde yaşıyoruz.]
Öğrenmeye ve öğretmeye çalıştığımız dinî bilgiler ve bu bilgilerle muhataplarımızın zihinlerinde oluşturduğumuz din tasavvuru, bu çağda yaşamaları kaderleri olan insanların şimdiki ihtiyaç ve arayışları için ne ifade ediyor? Bizim, genellikle bu zamanın ihtiyaçlarını göz ardı ederek, bin yıl önceki ulemanın o zamanların şartlarında oluşturdukları ilim telakkilerini kutsayıp onları...