Bugün dünyayı önemli ölçüde Batı devletlerinin yönettiği, bunu da sahip oldukları ekonomik güçle başardıları herkesin bildiği bir gerçektir. Max Weber gibi iktisat felsefecilerinin ortaya koydukları üzere, Batı kültüründe ekonomik gelişmenin, ruhunu Protestan ahlâkının oluşturduğu modern kapitalizme kadar gelen belli ve mantıklı bir evrilme süreci var. İslâm dünyası ise kendi klasik kaynaklarından ve birikiminden modern bir ekonomi felsefesi, bilimi ve pratiği geliştiremedi; bu eksiklik başka birçok sorunun da ana nedenlerinden biri oldu. *** Weber’e göre başlangıçta Protestan ahlâkı ekonomik gelişmeyi belirlerken, geliştikten sonra kapitalizm Protestanlığa yön vermiştir. Görünen o ki, İslâm dünyasında da –her ne kadar retorik olarak dinî söylem dillerden düşmese de- fiili olarak “dinin belirlenen konumuna düşürüldüğü” bir noktaya doğru gidiliyor. Elbette din ve dünya işlerini birlikte götürmeye çalışan samimi dindar ruhlar az değil. Ama onlar da ciddi sıkıntı içindeler. Çünkü İslâm toplumları (âlimleri, medreseleri, üniversiteleri) kendi öz kültür kaynaklarından canlı, verimli, yeni şartlara uyum sağlama dinamiğine sahip bir ekonomi felsefesi ve pratiği geliştiremediler. Bu yüzden de gelinen noktada İslâm toplumlarındaki hâkim ekonomik tutumlara küllî olarak baktığımızda yapılan şey, Batı kaynaklı ekonomi zihniyeti ve uygulamalarına teslim olmaktır. Aradaki fark ise en fazla bizde “kitabına uydurmak” oluyor.