Cumhuriyet idaresi 1924’te Diyanet İşleri Reisliğini teşkil ederken cami ve mescitlerle birlikte tekke ve zaviyelerin yönetimini de bu kuruma devretmişti. Çok da doğru bir iş yapmıştı. Fakat 1925’te çıkarılan 677 sayılı kanunla ülke sınırları içindeki tekkeler kapatıldı, tarikatlar yasaklandı. Böylece Cumhuriyet idaresi sorunu çözeyim derken daha büyük ve kalıcı sorunlara zemin hazırladı.
Bundan sonra tarikatlar bir süre yer altına çekildi; 1950’lerden itibaren de yavaş yavaş dernek veya vakıf statüsünde yasal bir görüntüye bürünerek yeniden örgütlenmeye başladı; böylece –bir siyasetçimizin çok doğru tespitiyle- “kayıt dışı din” kurumları olarak gelişmesini sürdürdü. Nihayet bu oluşumlar, ülkemizde din öğretimiyle birlikte genel öğretimin de yönlendirilmesinde etkili olma noktasına kadar geldi.
Mevcut şartlar nedeniyle neredeyse hiç konuşulmayan bu durumun ileride nasıl sonuçlar doğuracağını bilemiyoruz. FETÖ tecrübesine de bakarak az çok geleceği kestirenler ise türlü nedenlerle seslerini çıkarmıyorlar. Bu ayrı bir meselemiz.
***
Fakat ülkemizde “kayıt içi din” öğretimimiz sorunsuz mu? Diyanet hizmetleri, İmam-Hatipler ve İlâhiyat...