On gün kadar önce Türkocağı İstanbul Şubesi, değerli Başkan Dr. Cezmi Bayram’ın himayesinde ve Prof. Dr. Mustafa Tekin’in yönetiminde “Kul Hakkı” konulu bir çalıştay gerçekleştirdi. İlk oturumun yöneticiliğine beni münasip görmüşlerdi. O vesileyle Doç. Dr. Muhammet Özdemir’in konuya geniş perspektiften bakan –bence tek kelimeyle mükemmel- tebliğ metnini birkaç kez okudum.
Muhammed Bey’in tebliğinde de belirtildiği gibi “kul hakları” (hukûku’l-ibâd) kavramının yerine, çağımızda -bir bakıma daha seküler olan- “insan hakları” kullanılmaktadır. Bu son kavramın içerdiği anlamlar büyük ölçüde Batı kaynaklıdır; bu da tabiidir. Çünkü bizim medrese uleması “dogmatik uyku” asırlarındayken Batı’da fikir insanları yüzyıllarca insan felsefesi ve insan hakları üzerine düşünmüş, yazmış, bu uğurda bedeller ödemiş ve sonuçta -kendi içlerinde de olsa- epeyce bir mesafe almışlardır.
Kur’ân-ı Kerîm’de Allah’ın tüm insanlığa “halifelik” onuru ve sorumluluğu verdiği bildirilir. Fakat İslam’ın birinci asrının ortalarından itibaren önce Emevî sultanları kendilerine “halîfetullah” (Allah’ın vekili) demeye...