Kur’ân-ı Kerîm’in ve Hz. Peygamber’in açık beyanlarından tartışılmaz şekilde biliyoruz ki, Allah’a, ahlaka ve insanlığa saygısı olan biri, hele bir Müslüman, toplumsal konumu ne olursa olsun, bırakın kamu malını, kendi malından bile keyfine göre harcama yapamaz. Mal “emanet”tir; çarçur edilemez: “Akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere saçıp savurma…” (İsrâ suresi 17/26-27)
Dinin ve İslam ahlakının açık hükmü budur. Hz. Peygamber, ilk dört halife ve genel olarak Sahabe (Peygamber toplumu) böyle yaşamayı ilke edinmişlerdir. İlk Müslüman toplum, halifeye sırtındaki gömleğin hesabını soracak kadar korkusuz, ilk Müslüman yöneticiler de halkın huzurunda, kendilerini, sırtındaki gömleğin hesabını vermekten sorumlu görecek kadar dürüst ve erdemli insanlardı.
Lütfen “bunlar ütopik şeyler” deyip geçmeyelim. Böyle bir hesap sorabilirlik ve hesap verebilirlik, modern dünyada –Müslümanlarda görülemezse de- Müslüman...