Bir önceki yazımda İslam’ın ilk iki-üç asrında mesâlih-makâsıd merkezli (dinî kaynakları, içerdikleri insanî, toplumsal, doğal iyilik ve yararlara yönelik küllî amaçlar ve hikmetler perspektifinden) anlayan bir din yorumunun hâkim olduğunu bazı örnekleriyle sunmaya çalışmıştım. Ancak ilerleyen zamanlarda bu anlayışın terk edilip, onun yerine lafızcı, üstelik mezhep görüşleriyle daha da daraltılmış literal anlama yönteminin benimsendiğini belirtmiş, bunun özellikle son asırlardaki Müslüman toplumlara maliyetini sizlere sunmayı bugüne bırakmıştım.
Belirttiğim çok sayıdaki makâsıdcı/gayeci Sahâbe uygulamasına rağmen sonraları ulema ve özellikle fıkıhçılar, bu yorum yöntemini, “bid‘at, dalalet” gibi –sürekli alt düzeyde tuttukları popüler zihinler bakımından önemli ama ilmî ve fikrî bakımından değersiz- suçlamalarla açıktan veya dolaylı olarak gayrı meşru gösterdiler. Aynı suçlama ve popülist dayatmalar günümüzde de devam etmektedir. Müslüman toplumların halen yaşadığı zihinsel kapanmışlık ve her alanda geri kalmışlık olgusunun ana sebebi budur. Buna rağmen, geçmişteki gibi...