Çağımızın sekülerizminde ahlak, en fazla “Sen bana – ben sana…” şeklinde karşılıklı bir kâr-zarar ilişkisi olarak görülmekte ve yaşanmaktadır. Nitekim seküler ahlakın hâkim olduğu toplumlarda, yabancılara yönelik sivil davranışlarda ve uluslararası ilişkilerde, yeterince güç toplayamadığı için zarar vermesi beklenmeyen bireylere ve toplumlara karşı eşitlik, adalet, hakkaniyet gibi ilkelere riayet çok da gerekli görülmemekte, bu ise zalimane muamelelerin meşrulaştırılmasına yol açmaktadır. Zengin ülkelerin ve toplumların, gün geçtikçe yoksullaşan, daha doğrusu yoksul bırakılan “öteki” ülkeler ve toplumlar karşısındaki ilgisizlik, duyarsızlık ve sorumsuzlukları utanç vericidir.
***
İslam medeniyetinde Kur’an’ın ve Hz. Peygamber’in koymuş olduğu adil ve eşitlikçi ilkeler ilk adımı oluşturmuş; Kur’an, istikameti göstermiş (ör. En‘âm 6/151-153), Müslüman toplumlar ve yönetimler de asırlarca o istikamette yürümüşlerdir. Çünkü –hayatının son 30 yılını ABD’de geçiren ünlü Doğubilimcisi I. Goldziher’in takdirkâr ifadelerle bahsettiği üzere- “(Hz.) Muhammed, müminlere İslam’da bütün ırkî anlaşmazlıkların...