Ülkemizde kendilerini şatafatlı-debdebeli bir hayat yaşama anaforuna kaptıranların son yıllarda hızla çoğalması ülkemiz ve toplumumuz için kaygı vericidir. Özellikle halkımızın dindar bilinen kesimlerinden bazılarının, İslam ile uzlaştırılması asla mümkün olmayan böyle bir lüks hayat tarzını benimsemeleri, hatta bunu gösterişe dönüştürmeleri ve gitgide normalleştirmeleri hem dinimize göre birçok yönden günah ve haram hem de ekonomik ve toplumsal hayatımız adına korkutucudur.
Oysa İslam’ın ahlâkî yönden ideal hayat tarzı, eskilerin çoğunlukla “zühd” kavramıyla ifade ettikleri ‘sade yaşama’dır. Hz. Peygamber ve Sahâbenin önde gelenleri, zenginiyle fakiriyle böyle yaşamışlardır. Çağımız Batı toplumlarında da sayıları ve etkileri giderek artan bazı sivil toplum kuruluşları, “daha az daha çoktur”, “az tüketim, çok huzur” gibi sloganlarla, “minimalizm” dedikleri böyle bir ‘sade hayat’a toplumlarını özendiriyorlar. Milli gelirleri bizden kat kat fazla olan Batı ülkelerinde, başta devleti yönetenler olmak üzere, her ekonomik seviyedeki bireyler, aileler, resmi ve sivil kurumlar ölçülü harcamayı kültür haline...