Bugünlerde ara sıra TV’lerdeki ilgili tartışmalara ve köşe yazılarına bakıyorum da tekrarlanan seçimden sonra İslamcılar ve gelenekçiler diye bilinen çevrelerde bir ağız değişikliğinin, -sürmesini gönülden arzuladığım- bir özeleştirinin başladığını görüyorum. İptal olayının yanlışlığını söyleyenlerden bazıları meseleyi iktidar partisinin kaybı üzerinden tartışıyorlar. Konunun siyasi yönü üzerine laf etmek bana düşmez. Ahlâkî bakımdan doğru olan, iptalin öncelikle hukuk kuralları, prensipleri ve teamülleri bakımdan doğru mu yanlış mı olduğunu değerlendirmektir. İptal hukuken isabetliydi veya değildi; onu da uzmanları bilir. Ama önemli olan şu ki, aklı başında bir ülkede, aklı başında insanlar, eğer iptalde ve sonrasında hukukî ve ahlâkî yanlışlar yapıldığını söylüyorlarsa bunu seçimden önce de konuşmalıydılar. *** Bu seçimler üzerine okuduğum hayli karamsar birkaç yazıda “gençlerin İslam’ı terk ettiği, ülkeyi de terk etmeye yöneldiği” gibi -bana göre- hem haksız hem de tehlikeli iddialar ileri sürülüyor. Gençlerin bir kısmının İslam’a ilgilerinin azaldığı iddiaları varsa da bunun nedeni olarak Tanzimat’la başlayan değişim sürecini göstermek yanlıştır. Çünkü bu, öncelikle Tanzimat ve ardından gelen süreçlerle bir zihniyet değişimine gitmeye neden ihtiyaç duyulduğunu görememe anlamına gelir. Kısaca söylemek gerekirse Tanzimat ve diğerleri sebep değil, kaçınılmaz sonuçlardı.