Akide, kalbin şeksiz ve şüphesiz Allah’a bağlanmasıdır. Akide; tasavvurun, tavrın ve kararın Allah’ın diniyle mukayyed kalmasının garantisidir. Akidenin, akideye sadakatin kalmadığı bir yerde her şey sakatlanmaya ve sakat kalmaya mahkûmdur.
Müslümanların akideleri, Müslümanların varlık sebebidir. Müslümanlar hangi mekânda ve hangi zamanda yaşarlarsa yaşasınlar, kendi akidelerinden ve akitlerinden sorumludur.
“Ey iman edenler! Akitlerinizi yerine getirin. İhramlı iken avlanmayı helâl saymamanız kaydıyla, okunacak (bildirilecek) olanlardan başka hayvanlar, size helâl kılındı. Şüphesiz Allah istediği hükmü verir.” (Maide Sûresi/ 1)
Bu âyet-i kerime, öncelikli olarak Kalû Belâ akdine, Kelime-i Şehadet akdine sahip çıkmamızı bizden istiyor. Müslümanlar olarak akidemiz bütün sözleşmelerimizin, bütün akitlerimizin miy’arı, ölçüsüdür. İmanın ölçüsüne uymayanın adı ister yasa olsun, ister anayasa olsun ve isterse başka bir şey olsun batıl ve atıldır. İmanın ölçüsü; Kur’ân’ın ölçüsüdür, Peygamberin sahih sünnetinin ölçüsüdür. Örnek ve önderimiz Hz. Muhammed (sav) uyarıyor: “Birtakım adamlara ne oluyor ki, Allah’ın Kitabında olmayan şeyleri şart koşuyorlar. Allah’ın Kitabından olmayan şart batıldır, yüz tane olsa da. Zira Allah’ın hükmü en doğru olandır. Allah’ın şartı en doğru olandır.” (bk. Buhârî, Mekâtib,1-3,5; Şurt,10,17; Nesaî, Talâk, 31; Ahmed b. Hanbel, VI,183)
Allah’ın kitabında olmayan şartları ileri sürmek, Allah’ın kitabından alınmayan, Allah’ın kitabına uygunluk arz etmeyen aksine Allah’ın kitabıyla çelişen ve çatışan yasaları ve anayasaları Müslümanlara dayatmak, batıl ve atıldır. Böyle bir şeyi sevmek ve savunmak tevhid akidesine karşı sadakatsizliktir.