Bu dünyada herkesin nasibi olan bir devranı vardır. Herkes imtihan nasibi olan devranını yaşar. Gün geçer, devran döner. Bugün yanan fener gibi varlıklı olan yarın söner. Rabbimiz buyuruyor:
“…. İşte (bu iyi veya kötü) günleri insanlar arasında (böyle) döndürürüz…” (Âl-i İmran Sûresi/ 140)
Hayat sahnesinde servet sahibi olanlar, iktidarda olanlar, muktedir olanlar güç zehirlenmesine yakalanmasınlar diye ikaz umdesi olarak “Mahkeme Kadıya mülk değildir” denilir. Fani olan dünyayı, makamları, rütbeleri baki sananlar, fena olanlardır. İslâm’ın değerlendirmesinde yönetim kudreti, bütünüyle “emanet” bir güçtür. Nasıl ki mahkeme kadıya mülk değilse, devlet de o emaneti yüklenenin mülkü değildir. Yöneten, yönetilenin kaderini belirleme gücüne sahip değildir. Halk, “Allah’ın iyali”dir. Halka, böyle bakmak gerekiyor. Adalet, yönetim kudretinin tasarrufunda ana ölçüdür. Mazlumun bedduası ile Allah arasında perde yoktur. Zalime karşı mazlumun davacısı Allah’tır. Allah için Allah düşmanlarına karşı inmişsen meydana; bil ki dünyada ebedi kalmak nasip olmaz hiçbir cana!
Dinde yapılması gerekenlerle yapılmaması gerekenlerin kıyasıya çarpıştıkları bir ülkenin sakinleriyiz. Sünnetullah’ın bir gereği olarak tuğyanın olduğu yerde tufan olur. Mal bulmuş mağribiler, sonradan görme zenginleşmiş asalaklar, üst bürokraside makam ve koltuğundan emin olan garanticiler, yağcılar, yoğurtçular, rantiyeciler, yerel yönetimleri çiftlikleri sanan aymazlar ayıklanmazlarsa, toplum belâ tufanına kurban gidecektir!
İnsanın imanı kadar aklı, aklı kadar edebi, edebi kadar da ederi vardır. İnsana değer kazandıran dünya malı değil, kalbindeki imanıdır. O imanın siperi olan delinmemiş vicdanıdır. Vicdan; kalpte duyulan adli ilahinin sesidir. Vicdanların isyanı ise, zalimlerden kurtulmak isteyen mazlumların umud umdesidir. Adalet vicdanı, vicdan adaleti sağlar. İman, vicdanı da, adaleti de Allah’a bağlar. Ebü Hüreyre (R.a.)’den rivayet edildiğine göre Nebî (sav) şöyle buyurmuştur: “Gerçek zenginlik, mal çokluğu değil, gönül tokluğudur.” (Sahih-i Buharî, Rikak: 15; Sahih-i Müslim, zekât: 130. Ayrıca bk. Sünen-i Tirmizî, Zühd: 40; Sünen-i İbn Mace, zühd: 9)