Yürümeleri gereken yolda yol arkadaşlarına tekme atıp yola yatanlar, kendi çıkarları için yola çıkmış olanlardır. Nokta kadar menfaat için, virgül gibi eğilenler, kullara kulluk etmek için sıra bekleyenlerdir. Bunlardan heva adamı çıkar, ama dava adamı çıkmaz.
Kemik uğruna köpek olanlar, menfaat uğruna çakal olmaktan geri kalmazlar. Kendi çıkarları söz konusu olunca her şeyi mübah görenler, meşru hiçbir tarafı kalmamış olanlardır. Rabbimiz haber veriyor:
“Tâlût, ordu ile hareket edince, ‘Şüphesiz Allah, sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim onu tatmazsa işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka’ dedi. İçlerinden pek azı hariç, hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçince, (geride kalanlar) ‘Bugün bizim Câlût’a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yok’ dediler. Allah’a kavuşacaklarını kesin olarak bilenler (ırmağı geçenler) ise şu cevabı verdiler: ‘Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır. Allah, sabredenlerle beraberdir.’ ” (Bakara Sûresi/ 249)
Meşru yolda yasaklanmış nehirden içenler, davadan vazgeçip kendi menfaatlerinden vazgeçmeyen dostlardır. “Deveyi yardan uçuran, bir tutam ottur.” Menfaat bir bal çanağı, insanlar da sinektir, kenarından yetinmeyip ortasına dalanlar, çırpına çırpına boğulurlar.
Menfaat caddesinde başlayan dostluk çile yokuşunda son bulur. “Hiçbir zaman unutma, menfaat çevresinde dost edinen, çile yolunda yalnız kalır.” Çıkarları için dine girenler, çıkarlarını kaybedince beklemez dinden çıkarlar. Rabbimiz haber veriyor: