Hayânın kaybedildiği yerde hayat olmaz. Hayat olacaksa mutlaka hayâ da olacaktır. Hayâ olmazsa hayat muhafaza edilemez. Rasûlüllah (sav) buyuruyor:
“İlk peygamberlerden itibaren halkın hatırında kalan bir söz vardır: hayâ etmedikten sonra dilediğini yap!” (Sahih-i Buhârî, Enbiyâ 54, Edeb 78.)
Bir atasözü halinde nesilden nesile aktarılarak gelen “Utanmadıktan sonra dilediğini yap!” hikmeti, utanma duygusunun insanı fenalıklara dalmaktan alıkoyduğunu açık bir şekilde ifade etmektedir. Şu halde Allah’tan ve insanlardan utanan bir kimsenin, nefsinin istediği her hareketi yapması mümkün değildir. Utanma duygusuna sahip olmayan bir kimsenin ise önünde hiçbir engel yoktur; dolayısıyla öyle bir kimse her türlü çirkinliği kolayca yapabilir.
Asrımızda imandan kaynaklanan fıtri hayâ, şeffaflık ideolojisinin saldırısına uğramıştır. “Mahremiyet ve tevazu yerine kamusal çıplaklık ve gösteri, perdeli pencereler yerine evin içini gösteren cam duvarlar, ıstırap ve yasın mahrem yaşantısı yerine sosyal medyada herkese ilânı… Utanma duygumuzu kaybettikçe, kendimizi göstermeye duyduğumuz ihtiyaç artıyor.