İlâhî huzurda bulunma şuuru, kalbin tevhid atmosferinde mihverde kalmasıdır. Tevhid-i kıble edinmeyenler, İlâhî huzurda bulunma şuurunu kuşanamazlar. Allah’ın huzurunda bulunma şuuru, Allah’tan geleni hayat için kâfi görüp Allah’ın himayesinde bulunma halidir. Cenâb-ı Hak’la beraber olan bir kalp, nerede olursa olsun, âdeta Kâbe’de gibi mânevî füyûzâtın huzur ve saâdeti içinde yaşar. Buna mukabil, hac veya namaz gibi pek mühim ibadetlerde dahî zâhiren ve bedenen Kâbe’ye yönelmiş olup da kalben Cenâb-ı Hak’tan gâfil olmak ise büyük bir mahrumiyet ve mânevî ziyanlık sebebidir. İlâhî huzurda bulunma şuurunu kuşanmış olan bir Müslüman; her an ilâhî kameralar altında bulunma (ihsan) duygusunu hiç silinmeyecek şekilde kalbine nakşeder. “El kârda gönül Yârʼda” şuuruyla dünyevî işlerle meşgulken dahi kalben Cenâb-ı Hak ile beraber bulunur. Allah’tan gaflet, felaketlerin en büyüğüdür.
Kendini dâimâ ilâhî müşâhede ve murâkabe altında bilme şuurunun kula kazandırdığı takva fazîletini yansıtan şu hâdiseler pek ibretlidir:
Bir gece vakti Hazret-i...