İ
slâm hayata hüküm etmek için gelmiştir. İslâm, asla ve kat’a kendisine hükmedilmeyi kabul etmez. İslâm’a hükmetmeye kalkışan Müslüman kalmaz. Bir memlekette neyin İslâm’a uygun olup olmadığı değil, İslâm’ın neye uygun olup olmadığı tartışılıyorsa, orada hâkim olan sistemin adı küfürdür, şirktir, tuğyandır. Müslümanların mücadelesi her şeyin İslâm’ın ölçüsüne vurulması ve uyulması içindir.
Müslümanların toplumunda kuvvet değil, hak ölçüdür. İslâm’ın hâkim olduğu yerde güçlü olan değil, haklı olan söz sahibidir. Ebû Said el-Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Güçsüzün, incitilmeksizin hakkını alamadığı bir toplum (ümmet) yücelemez.”( Sünen-i İbn-i Mace, Sadakat: 172) Güçsüzün incitildiği, hak ettiği hakkını alamadığı, zalimin ve zorbanın kutsandığı bir toplum, İslâm toplumu değildir. Hadis-i şerif güçsüz kimsenin itilip kakılmadan hakkını alamadığı toplum yücelmesin diye temenni ve dua mânâsıyla da tercüme edilebilecek bir ifadeye sahiptir. İlk manâsıyla bir tespit, bu ikinci manâsıyla bir temenni ve uyarı anlamına gelmektedir. Hadîs-i şerif, İbn-i Mace’nin, kendisi dışındaki beş muteber hadis kitabına (Kütüb-i hamse) zevâidi cümlesinden yani o beş kitapta bulunmadığı halde yalnızca İbn-i Mace’nin Sünen’inde yer alan hadislerdendir. Râvileri güvenilir kimselerden oluştuğu için sahih nitelikli bir hadistir.
Hz. Peygamberde bir deve alacağı olan bir bedevî gelir ve alacağını ister. Ancak bedeviliğinin tabiî sonucu olarak Hz. Peygamber’e karşı kaba ve sert davranır.
“- Elimden kurtulabilmen için borcunu ödemekten başka çaren yok” anlamına gelecek tehditler savurur.