İslâmî uyanış, Müslümanların gelecekteki zafer müjdelerinin haberidir. İslâm dünyasının uyku dönemlerinin sonrasıdır. Müslümanların teyakkuz halleridir. İslâm dünyasının uyku dönemi için genellikle benimsenen ve tekrarlanan şu tasviri göz önüne alabiliriz: İslâm dini Hz. Peygamber (sav) ve Râşid Halifeler (Hz. Hasan’a kadar) çağında sosyal düzen ve teşkilât, nizam ve intizam dâhil bunlara da temel teşkil edecek olan mânevî değerler sistemi olarak tamamlanmış, gelişmiş ve yayılmıştır. Emevî ve Abbasîlerin hâkim olduğu yüzyıllarda ise Müslümanlar siyasî sahaya olduğu gibi ilim ve sanat sahasına da gerekli önemi vererek büyük medeniyet kurdular. Abbasîlerin sonuna doğru başlayan Haçlı Seferleri ve Moğol istilâsı İslâm dünyasını derinden sarstı ve zayıflattı. Selçuklu ve Osmanlıların hâkimiyeti, çöküşü önleyerek siyâsî varlığı korudu; ancak onaltıncı yüzyıldan itibaren İslâm dünyasında önce duraklama, sonra gerileme şeklinde kendini gösteren vâkıa önlenemedi. Osmanlı Devleti’nin dağılması ile İslâm dünyasının esâret hayatı başladı. (Prof. Dr. Erol Güngör, İslâm’ın Bugünkü Meseleleri, İstanbul 1981, Sh: 26 vd.) Onaltıncı yüzyıldan itibaren gelişen durumu hafiften ağıra seyreden uyku olarak isimlendirirsek, ondokuzuncu asırdan itibaren başlayıp gelişen esarete karşı savaşa da uyanış diyebiliriz.
İslâmî uyanış, Müslümanlarda ortaya çıkan inandığı gibi yaşama ve bir tek diniyle idare olunma iradesidir. Müslümanların kendi Müslümanlıklarını sorgulama, tek ümmet olma hallerini arama ve dinen olmaları gereken yerde olma çarelerine odaklanma çağrısıdır. İslâm’da tek ümmet ve tek halife inancını küçümsemek, imanı zayıf olanların mizacıdır. Şunu bilelim ki; gücü imanımızdan gelir kolumuzun. Ufku aydınlıktır bizim yolumuzun. Rabbimiz buyuruyor: “İşte bu sizin ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim öyleyse bana ibadet edin.” (Enbiya Sûresi/92) İslâmî uyanış, tek ümmet olma çabası ve gayretidir. Sırat-ı müstakim üzere birlik ve beraberlik çağrısıdır.
Din sahibi olmanın bedeline katlanmayanlar bu ümmeti yordular. Mücadele meydanında hak-batıl çarpışmasında dost bildiklerimiz hep düşman oldular.
Yıllarca maske takıp gülümsediler yüzümüze. Düşmanı görünce düşmanla bir olup ihanet etmekten geri kalmadılar özümüze. Düşmanın yalanına inandılar ama inanmadılar bizim hak olan sözümüze!
Siyasette kişi hak-hukuk ile mukayyed kalmazsa keneleşir. Ömür geçmez günler uzar ay olur, haftalar seneleşir. Batının değer yargıları karşısında eziklik kompleksine kapılanlar da merkepleşir!