Bil ki; Hak, savunulmayı bizzat ‘hak’ oluşundan alır. Bu nedenledir ki, insanlığın hidayet önderleri olan tüm peygamberlerin ve onların takipçilerinin görevi, “hakkı tutup kaldırmak” ve “mazlumları sevindirmek” olmuştur. Allah’ın arzında ehl-i imanın değişmez görevlerinden birisi de, insanlıkta eşi, dinde kardeşi olan mazlumu savunmaktır. Dinde zalimler karşısında mazlumları savunmak bir vecibedir. Mazlumu savunmayı “salatı ikame etme”nin bir parçası olarak görmüyorsanız, “Veyl olsun o namaz kılanlara ki, onlar kıldıkları namazın farkında değiller/ciddiye almazlar” (Mâun Sûresi/ 4-5) ilahi azarının muhatabı olmaktan kurtulamazsınız. Mazlumlardan yana olmayanlar, zalimlerden sayılırlar.
Mehmet Akif’in dediği gibi;
“Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim,
Adam, aldırma da geç git, diyemem...