Müslüman olarak imanımız, istikametimizin kaynağı ve güvencesidir. Yani istikamet, imandan sonradır. İman istikametten gelmez, istikamet imandan gelir. Rabbimiz buyuruyor:
“Şüphesiz ‘Rabbimiz Allah’tır’ deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: ‘Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) va’dedilmekte olan cennetle sevinin!’ ” (Fussilet Sûresi/ 33)
İstikamet, iman atmosferi dâhilinde istikrarlı olmaktır. İtikatta istikamet üzere olabilmek için ahlakî olgunluğa erişmek şarttır. Dünyevî tecrübeler göstermiştir ki, “Ölüm/yakin gelinceye kadar” (Hicr Sûresi/99) hukukta, siyasette, iktisatta, ticarette, ahlaktaki din üzere istikameti koruyabilmek hiç de kolay değildir. Bunu başaranlar, ancak nefislerini aşırılıklardan/ ifrat ve tefritten arındırıp yücelten kimselerdir.
Keramet; “Sırat-ı Müstakim”de adalet vasfı üzere kararlı ve istikrarlı bir yürüyüş için sürekli olarak Cenab-ı Allah’tan muvaffakiyet talep etmektir. “Sırat-ı Müstakim” üzere...