Oruç, adet değil, ibadettir. Orucun Kur’ân’da geçen Arapça karşılığı savmdır. Oruç; fecri sadık, ikinci fecirden (gerçek imsak atmasından) itibaren, güneşin batmasına kadar, sahih bir niyetle gıdaen ve devaen (ilaç almakla) yemesini, içmesini ve cinsi mukarenette bulunmasını terk etmesi demektir. Niyet etmiş olsa da olmasa da belirlenen bu arada kasten (bile, bile) bu üç şeyden birini yapmakla orucu bozulmuş olur. Bunlar Şari’in koyduğu değişmeyen hükümlerdir ki; orucun farz oluşu, orucun bir ay oluşu, orucun başlaması ve bitmesinin tespiti, bu tespitin çıplak gözle hilalin gözlenmesiyle oluşu ikinci fecirden güneşin battığı zamana kadar yeme, içme ve cinsi mukarenette bulunmanın terk edilişi, orucun Ramazan ayına tahsis edilişi. Ramazan ayının hilali Şaban ayının 29’da Şevval ayınınki de Ramazanın 29’da gözlenmesi ve böyle hareket edilmesi Müslümanlar üzerinde bir vecibedir. Bunlar şer’i hükümlerdir. Şer’i hükümler ise insanların beğenilerine, hoşgörülerine, şöyle olursa daha iyi olur, böyle olursa daha kolay olur, daha doğru olur demeleriyle olan değildir. Çünkü bunlar insanların koyduğu hükümler değildir. Müslümanlar bu hükümlere uymak mecburiyetindedirler. Gerek Ramazan ve gerekse bayram hilallerinin çıplak gözle gözlenmesi Rasûlüllah (s.a.v) zamanında ve Cumhuriyet tarihine kadar bütün İslâm âleminde yapılmıştır. Yani çıplak gözle gözlenmesi Sünnet ve Ashabın icmaı ve müctehidlerin ictihadlarıyla tespit edilmiştir. Hilalin çıplak gözle gözlenmesi, oruç ibadetinin mukaddimesidir. Onu sahibi şeriat tespit ve tayin buyurmuştur. Bu hususta hiç kimsenin tasarrufta bulunma hakkı yoktur.