Doğrulardan kaçmak, karanlık bir dünyanın kapısını açmaktır. Yalanlarla amel etmeye kalkışanlar, karanlık bir dünyada yaşayanlardır. Doğrular, vicdanın adresleridir. Her doğru bir vicdan adresidir. Doğruları kaybedenlerde vicdan olmaz.
Hakikatle, doğrularla ve doğru olanlarla yüzleşme pratiğini kaybetmiş toplumlar, yalanlara ve yalancılara yenik düşmeye mahkûmdurlar. Bütün peygamberlerin tebliğleri de söz iledir ve Kur’ân’ın ifadesiyle “Onlara sözlerin en güzelini (kavl-i tayyip) söylemek nasip edilmiş…”tir. (Hac Sûresi/ 24) O halde söz söylemek sıradan bir iş değil, aksine sorumluluklar gerektiren bir eylemdir. Demek ki söz söylemek, sadece ağızdan çıkan harflerle ilgili bir hal değil, bilakis kişinin iç âleminde yaşadığı duyguların dışa vurum şeklidir. Yine bundan dolayıdır ki, Kur’ân-ı Kerîm’de inananların sözünün (kavlu’l-mü’minîn) ‘semi’na ve eta’na’ (işittik ve itaat ettik) olduğu bildirilirken, (24.Nur, 51; 2.Bakara, 285; 5.Maide, 7) inanmayanlardan çıkan söz ise ‘semi’na ve ‘asayna’ (2.Bakara, 93; 4.Nisa, 46) (işittik ve isyan ettik) ifadesidir.
Yalan söz, batılın mihengidir. Yalancılar, dine ve ehl-i dine zarar vermede müşriklerin dengidir. Dillerini yalan söylemekten, kulaklarını yalan sözler işitmekten, gönüllerini yalan ve aldatıcı vesveselere meyletmekten muhafaza etmeyenler, dine ve ehl-i dine ihanet etmekten öteye gidemezler.
Müslüman vehimlere, yalanlara itibar etmez. Yalanlara ve yalancılara şahidlik de etmez. Rabbimiz mü’minleri tarif ediyor: “(Rahmân’ın sâdık kulları), yalan yere şahitlik etmezler, boş sözlerle karşılaştıklarında (ise oradan menfî bir in‘ikâs almamak için) vakar ile geçip giderler.” (el-Furkān Sûresi/ 72)
Şeytanın telkinleri ve vahiy kontrolünde olmayan aklın, vehimlere kapılması yüzünden; günümüzde insanların kahır ekseriyetinin üzerine yalan iktidar olmuştur.