‘' Şair, her şeyden önce yaşadığı toplumun sorunlarına, giderek tüm dünyaya karşı sorumludur.'' Pablo Neruda
Şiir rasyonalite ve teknolojik üstünlükle üstümüze gelen, yumuşak ama etkin bir direniştir. Dayatılan kirli ve nobran yaşamdan kaçışmış gibi görünür belki şiire sığınmak. Ama şiir bir protestodur aslında. Kurala, yasaya, gramere, kalıba ve sair bütün zorbalıklara isyandır. Ama nasıl bir isyan bu? Kişiyi arayışa sürükleyen, kendi düzenini, düzensizlikte bulduran, olgunlaştıran ve dinlendiren. İsyanın, sustuğu yer olsa gerek şiir.
Şiir öğretilene ve dayatılana sessiz kalmayı bir onur sorunu olarak görür denir bazen. Bu tür zorlama güdüsü içinde kimliği kaybedişi de umursamaz kimileri. Oysa aranılan şeyin ne olduğunu anlamadan, arama yolculuğuna çıkmak müthiş bir hazdır. Kendini öğrenmek için ruhun, ruha deyişine tanık olmaktır şiir… Kendi sorumluluğuna açılmak için, gözlemi çoğaltmak ve ruhun inişlerinde, çıkışlarında kaybolmak bir üst duyguyu sindirmek o kadar da kolay değildir. Şairin kendini arama, tamamlama ve adlandırma çabası bitmeden topluma yönlenmesi ve yara ile bağ oluşturması şiirin
Şiiri kimyası ile ilgilidir biraz da.
‘' Şair, her şeyden önce yaşadığı toplumun sorunlarına, giderek tüm dünyaya karşı sorumludur.'' Diyen neruda şiiri olması gereken yere işaretlemiştir.
Ve iç isyanda olgunlaşırken insan, kendi dilini oluşturur. Derdini sahipleniş, şiir kimliğini giymektir. Kendinden yola çıkarak, yol açmaktır tıkanan, çıkmazda olan ruhlara.