Uzun süredir uzak kaldığımız ve fikir ayrılığı makasının bir hayli açıldığı Avrupa Birliği sürecine yeniden dönme ihtimali belirince “Nerede kalmıştık?” sorusuna cevap vermek bile zorlaşıyor. Öyle çalkantılı bir on yıl yaşandı ki hafızalarda en son nerede kaldığımıza dair bilgi kırıntısı kalmadı. Hem Türkiye hem AB bu dönemde olup bitenleri kendi hanesine kazanç saydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan için anti-AB yıllar “yerli-milli propaganda konsepti” için zaruretti. Bütün seçimlerini bunun üzerine oturttu ve kazandı. Avrupa için de bu propaganda zaten üyeliğini istemedikleri Türkiye için “ne kadar uzak o kadar iyi” demeye yaradı.
Çok sayıda sıkıntılı konu varken, üzerine Suriye meselesi ve buna bağlı göçmen problemi eklenince üyelik sürecinde söz etmek anlamını yitirdi. Böylelikle, Avrupa’nın zihninde AB sınırlarının Türkiye’yi içermesi fikri iyice zayıfladı.
Bu açıdan Erdoğan’ın AB’ye üyelik üzerinden yeni bir çağrı yapması son derece isabetlidir. Sürecin aksamasında, gerilemesinde ve buzdolabına kaldırılmasında Türkiye’nin de eksikleri olduğu gerçeğini ıskalanamaz ama bu, karşı tarafın...