Dış politika iç politikayla her zaman ilişikilidir ama bu kuralın en yoğun ve yakın şekilde işlediği ülke Türkiye olsa gerek. Bir sebebi toplumda herkesin dünyada olup bitenlerle kendisi arasında sıkı bir bağlantı kurması bir sebebi de siyasetin dış politikayı sıradan bir iç mesele gibi dile getirme kabiliyetidir. Bazı zihinlerde algı giderek nerede bir bomba düşerse bizim başımıza düşüyor kanaatine kadar varmıştır. Bir ilçe belediyesinde başkanın değişmesini Kudüs’ün Bosna’nın kaderine bağlayan anlayış boşuna değildir. Oysa dış politikada neticeyi belirleyen ve üçüncü ülkelerin durumunu tayin eden sadece çıkarlardır. Bu kural belirsizleştiğinde avantaj kaybı kaçınılmazdır. Elbette bu diplomaside prensiplerin ihmal edileceği anlamına gelmez ama bu da neticede milli çıkarlar için bir dayanak olduğu müddetçe sürdürülebilirdir. Eğer güçlü ve dinamik bir dış politika uygulayabiliyorsanız bazı dosyalarda prensip nedeniyle yaşanan kayıpları da telafi edebilirsiniz. Türkiye bugün birçok alanda kollarını sıvamış ve işin içine girmiş durumdadır. Sadece Suriye ve Irak meselelerinde anlaşılabilir ve ihmal edilemez güvenlik kaygılarıyla değil, sözgelimi Venezuela probleminde de rejim tarafında bulunuyoruz.