Temel kavramlarda; yani adalet, hak ve hukuk gibi her ülkede herkesin birinci derecede ilgili olduğu değerlerde tartışma başladığında oraya odaklanmak şarttır. Tarihi tecrübe göstermiştir ki bu tartışmalar hep sahici kaygılardan kaynaklanır. Kimse durup dururken başının adaletle ve dolayısıyla yargıyla belaya girmesine dair bir hikâye uydurmaz. Bilhassa Türkiye gibi büyük çoğunluğun neredeyse hukuk uzmanı haline geldiği ülkelerde sahici olmayan şikayetlere müracaat edilemez. Bir yerde adalet bahsinde şikayet varsa kulak kabartmak gerekir. Nitekim, bütün kamuoyu araştırmaları, en düşüğü yüzde 60 ve bazen de 70-80 oranında toplumun yargıya yönelik güven duygusunun zedelenmiş olduğunu gösteriyor. Bu rakamlar, aynı oranda herkesin bir davada haksızlığa uğradığı gerçeğinden kaynaklanmıyor. Daha önemli bir veriye işaret ediyor. İnsanlar, başkalarının adaletle ilişkisinde bir haksızlık yaşandığını biliyor veya tahmin ediyorlar. Devamında da başlarına bir bela geldiğinde adaletli muamele göremeyeceklerini düşünüyorlar.