Öteden beri bilinen ve görülen AK Parti’nin propaganda üstünlüğü seçim atmosferine girdiğimiz şu sıralarda da varlığını hissettirmeye başladı. Sadece tek başına ve her alana hükmeden değil aynı zamanda bütün iletişim kanallarında avantaja sahip medya gücünü de temsil eden bir iktidar bütünlüğü var. Bu üstünlük ve disiplin sayesinde yapılanları mükemmel anlatabiliyor, yapılamayanlara mazeret üretebiliyor; en önemlisi kendisine yönelen iddia ve suçlamaları da örtbas edebiliyor. Özellikle bu noktada aslı dikkat kaybı yaşamıyor.
Bu mükemmel mekanizma birkaç öncesine kadar bir dönem gerilemişti.
Muhalefet gündem belirleme üstünlüğünü kazanmıştı ama art arda
gelen kimi popülist kimi konjonktürel kimi de yerli otomobil gibi
gözle görünür icraat hamleleri sayesinde tablo yine değişti.
Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere Cumhur
İttifakı’nda gözlenen özgüven patlaması bu değişimin eseridir.
Elbette buna Altılı Masa’nın iç meseleler ve teknik süreçlerle
ilgilenmesi büyük katkı sağlıyor.
Masada ana mesele Cumhurbaşkanı adayının kim olacağıdır. Ancak, bu meselenin içinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun ziyadesiyle öne çıkan isminin de tartışma konusu olması ve “Seçilir mi seçilemez mi?” sorusunun bir türlü cevap bulamaması gibi başka meseleler de bulunuyor. İktidar bu tabloyu, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını beklerken aynı zamanda bu adaylığın Altılı Masa’da bir çatlak yaratması umuduyla izliyor. Hem aday Kılıçdaroğlu olsun, hem de bu veya başka gerekçelerle masa dağlısın veya zayıflasın… Cumhur İttifakı’nın sandıkta maksimum faydası böyle bir sonuçta yatıyor.