Uzun süredir devam eden ama son zamanlarda fazlasıyla can sıkıcı ve yürek parçalayıcı bir hal alan şiddet alarm seviyesine ulaştı. Evde, sokakta sergilenen ve sıradan bir bahaneyle baş gösteren ölümcül saldırıların arkası kesilmiyor. Daha çok kadın ve kadınla birlikte çocuğa karşı ama toplamda cinsiyet farkı olmaksızın herkesin herkese karşı şiddeti sıradanlaşmış durumdadır. İstanbul’da en vahşi haliyle yaşanan cinayet mesela… Ya da boşanma-boşanamama cinayetleri… Yahut, sokaklar mafyanın çatışma alanı ve bu insanları tedirgin etmekle birlikte şaşırtmıyor.
Şiddet ve ölümcül vakalar bir noktaya kadar bütün toplumların ve dolayısıyla insanlığının sorunudur. İnsan tabiatının ürettiği bir şiddet var bunun tezahürlerini her toplumda görürüz. Ama “hapisten çıkan koca” türünde bir kitlesel şiddet dalgası olamaz. Namus cinayeti adı altında, kırsaldan şehre taşınan bir öldürme geleneği düşünülemez. Bazen basit alacak-verecek, bazen sıradan bir tartışma ile kabaran öfkenin sonucu da yaygın ölümlü saldırılar olamaz.
Hak, hukuk, empati, dayanışma ve hoşgörü gibi değerlerin zayıfladığı bir ülkede yaşıyoruz. Çok övündüğümüz sosyal yapımız acil tehlike sinyalleri veriyor. Sadece...