Bazı kavramları, normları veya değerleri veyahut hepsini; hatırlatmak, konuşmak, bilhassa da tekrarlayıp durmak sıkıcı gelebilir. Gündelik hayatın içine sızan ve her fırsatta başkaldıran böyle cümleler bazılarımıza duyma zevki vermeyebilir. Dikkat çekici de olmayabilir. Hukuk, özgürlük, liyakat, empati, demokrasi, birlikte yaşamak, hoşgörü… Nedir bu durup durup ülkenin hukuk devleti olması gereğini söylemek? Şeffaf ve hesap verebilir; yetmedi bir de öngörülebilir kamu yönetimi istemek. Daha iyi bir demokrasiden bahsetmek. İfade özgürlüğü diye tutturmak… Üstüne bir de devletin işine karışıp liyakat ve ehliyetten dem vurmak. *** Bu bahsi açıp duranların başka işi mi yok? Bizim başka işimiz mi yok? Yok. Esasen, bir devlet hukuki olmak, şeffaf olmak gibi özellikleri kaybetmişse veya hesap verebilir, denetlenebilir olmaktan çıkıp liyakati de terketmişse, başka işe bakmanın lüzumu kalmamıştır. O ülkede tek mesai, hukuku ve beraberinde yürüyen bütün değerleri ayağa kaldırmak olmalıdır. Gerekirse fazla mesai yaparak… Ki, fazlasıyla gerekiyor.