Panama Papers ya da KARAR’ın deyimiyle “Küresel Zula” karşısında ülkelerin ve liderlerin takındıkları tavırları bütün dünya izliyor. Hesap vermek zorunda olan ya da hiçbir şekilde böyle bir mecburiyet hissetmeyen ülkeler ve liderler birkaç gün içinde ayrıştı. Ve herhalde bu ayrışma da kimseyi şaşırtmadı. Kimin hesap vermesi bekleniyorsa o hesabını verdi, kimin beklenmiyorsa o da vermedi. Oysa, bırakın demokrasileri otokrasinin en ağırında bile liderler, politikacılar, bürokratlar hesap vermek zorundadır. Kamuoyunu ve vatandaşlarını mutlaka aydınlatmalı ve bu mümkün olamıyorsa da istifa etmelidir. İzlanda ve Ukrayna başbakanları bunu yaptılar. İngiltere Başbakanı ise sadece 30 bin Sterlinlik bir offshore yatırımından elde ettiği kazancın bütün vergilerini ödemiş olmasına rağmen, hissesini zamanında bildirmediği için belki de siyasi hayatının sonuna gelmiş bulunuyor. Üstelik, Başbakan David Cameron mecbur olmadığı halde hemen hemen siyasi hayatı boyu elde ettiği bütün kazançları kuruşuna kadar açıkladı. Yine de sokağa taşan istifa protestolarından, medyanın “çekil” çağrılarından kurtulamadı.