Dünya ile ilişkiler, özellikle de Avrupa ve ABD mevzubahis olduğunda analizler ve kararlar bir uçtan bir uca kolaylıkla gidebiliyor. Aradaki meselenin büyük ya da küçük olduğuna bakılmaksızın bir anda kendinizi “Onlar bizi istemiyorsa biz onları hiç istemiyoruz” derken bulabiliyorsunuz. *** Hele krizlerin biri bitip diğeri başlıyorsa ve meseleler üstesinden gelemeyeceğiniz boyuta varmışsa rest çekmek, kapıları kapatmak, elinin tersiyle köprüleri atmak kaçınılmaz olabiliyor. Şöyle sözleri duyarız ki şu anda da duymaktayız: “Kendi kendimize yeteriz…” “Bizi tanımayanı biz de tanımayız…. ” “Zaten dostluklarından ne gördük ki…” “Bunların hepsi aynı zihniyet…” Ya da bir aşama sonra kendimizi şanlı tarihin sayfaları arasında buluruz ve “Eskiden bunların hepsi bize vergi veriyordu” demeye başlarız. Bütün bu sözler, hamasidir, slogandır ama esasen doğrudur da… Dünya bize yüz vermiyor diye ölecek değiliz. Aynı kaderi paylaşan ülkeler gibi biz de yaşamaya devam ederiz. Avrupa Birliği’ne de Gümrük Birliği’ne de gerek yoktur. NATO zaten uyuşuk bir askeri birlik ona da ihtiyaç olmaz. Sayısız uluslararası anlaşma var, onları da yırtar geçeriz.