Hukuk bahsi açıldığında söylenen sözler, pek sıradan ve tekrarı çok olduğu için kulaklara fazla aşina geliyor. Kavramlar omuzlara bir yük gibi biniyor.
Hukukun üstünlüğü ve adil yargılama; özgür hakimler ve elbette bütün bunları temin eden, teminat altına alan hukuk sistemi…
Hukuk, hava ve su gibi hayatın kaynağıdır. Hukukun üstünlüğü prensibi de insanlığın mükemmelleşmiş bir tecrübesidir. İnsan, hukuku, adaleti ve haksızlık karşısında duyarlı olmayı erken keşfetmiş ve asırlar boyunca bunu geliştirmeyi başarmıştır. “Doğru” ve doğru olanın üstünlüğü erken dönemlerde keşfedilmiştir. Hatta, insanın fıtratının ayrılmaz bir parçasıdır. Hukuk, herkesi bağladığında, kimseye üstünlük tanımadığında güvenilir bir adrestir. Ancak o zaman hukuktur…
***
Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın mahkemenin kuruluş yıldönümü töreninde yaptığı konuşma bunu anlatıyordu. Belki heyecanla bekleyenler için sansasyonel değil ama güzel bir konuşmaydı. Bireysel başvuru hakkından yola çıkarak sıradan insanların hukukuna değinmesi, büyük laflar etmekten daha önemliydi.
Sistem içinde, haksızlığa uğrayanın, derdini anlatamayanın çaresizliğine çare olabilecek, kimse tarafına bakmadığı için zulme uğrayanların güvenebileceği bir kapı olması çok kıymetlidir. AYM Başkanı Arslan, aktüel gerilimin bir parçası olmak yerine bu bahsi açarak iyi bir şey yaptı.
Gelelim meselenin en can alıcı noktasına. Tekrara hacet yok, Türkiye’de hukuk güven duyulmaktan çok uzaktır. Yargı, bazen paralel, bazen derin devlet unsurları, bazen sermaye bazen de kendisinden kaynaklanan jüristokratik eğilimler nedeniyle yer yer yozlaşmıştır. Bu unsurların biri bazen gerilemekte ama yerine diğeri ikame olmaktadır.