ABD Başkanı’nın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyan karara onay vermesi, uzun tartışmaların arasından sıyrılan tek gerçekle izah edilebilir: Bugünün İslam dünyasına böyle bir kararı dayatabilmek mümkünmüş demek ki. Yaklaşık 20 yıldır bekleyen ve her teşebbüs aşamasında zeminin uygun olmadığı ve böyle kararın yaratacağı infialin kaldırılamayacağı anlaşılarak geri çekilen bir hamleden söz ediyoruz. Bugün; 2017 Aralık ayında Kudüs ABD tarafından başkent olarak tanınıyorsa bu aynı zamanda İslam devletlerinin modern tarihte en geri ve en çaresiz olduğu anı yaşamakta olduğunu gösterir. Kararı alanlar, dünyayla müzakere edebilecek güce sahip devlet ve devletlerin olmadığı, diplomatik ve siyasi olarak kaos hali yaşayan bir coğrafyanın varlığına analiz etmişler ve böyle bir muameleyi yapmanın tam zamanı olduğuna hükmetmişler. En az Kudüs’ün şimdi yaşadığı trajedi kadar trajik olan budur. *** İslam dünyasını bir uçtan bir uca kuşatan hamaset, retorik, iç sorunlara çare bulamama hali, bu ülkelerin dünya ve ABD karşısındaki pazarlık gücünü tüketti. İkili ve çoklu ilişkilerde gereken asgari saygıyı yok etti. Beraberinde 50 yıldır Filistin meselesinde sergilenen tavrın gayrı samimi olduğu ve aslında çözümü de gerçekte kimsenin birincil derecede önemsemediği anlaşıldı. İsrail yönetimi işgal altındaki bölgelerde adım adım yerleşim birimleri ilan ederken gösterilen cılız ve önleyici olmaktan uzak tepkiler de İslam ülkelerinin neyi, ne kadar yapabileceğini ortaya koydu. Bu şartlarda ABD’nin başına gelen ve esasında İslamofobi’nın ayakla sembolü olan Trump’a da önüne gelen topu kaleye göndermek kaldı.