Sadece bu terazi değil, hiçbir terazi Türkiye’nin dünyada karşı karşıya bulunduğu meselelerin sıkletini çekmez, çekemez.
Avrupa ülkeleriyle ilişki kalitemizdeki düşüş, dinmek bilmeyen bir rüzgarla günden güne erimekte. Norveç hükümeti bile sıraya girdi, darbecilerin ilticasını imzalamakta. Son dönemin parlak müttefiki Rusya ile var olduğunu sandığımız ilişkinin ise daha meyve sebze ambargosunu aşamadığı anlaşıldı. Umudumuz Trump ise, bırakın PYD’yi dışlamayı ya da FETÖ’nün iadesini, bizi ikinci sınıf ülkeler listesine yazıverdi.
***
Düne kadar, tek derdimiz Suriye meselesiydi; “İyi olmadı, yanlış yaptık” deyip, başka dert yok diye avunuyorduk, şimdi dosyaların hepsi irili ufaklı Suriye olup çıkıverdi.
Hariciyemiz her gün, bir ülkeye bir meseleden dolayı “kabul edilemez” demekten bitap düşmüş halde.
Değil Türkiye gibi imkanları, gücü sınırlı ve belli olan bir ülke, süper güçler dahil hiçbir demokrasi, dünyayla işi, alışverişi olan hiçbir ülke bu kadar ağır bir yükü taşıyamaz.
Mesele kim haklı, kim haksız meselesi değildir. Yani tek tek sayarsak “Amerika ayıp ediyor, Hollanda saygısızlık yapıyor, İran ikili oynuyor vs…” deriz. Öyle gerekçeler var ki anlatıp kendimizi rahatlatırız. Ama işimize yarar mı? Derdimizi çözer mi? Evet, haklı olduğumuz çok konu da vardır. Ama problemleri, tek tek sayıp hepsinde ne kadar haklı olduğumuzu söylemek kendimizden başkasına ne ifade eder?