Afrin harekatının askeri yönünün sevk ve idaresi kadar, siyasi ve diplomatik unsurlarının denetiminin de önemli olduğunu tekrara hacet yok. Sınır ötesine harekat kararı alınma ve başlama sürecinde Türkiye’nin dünyadan gördüğü onay ve sesli/sessiz destek bunu açıkça göstermektedir. En büyük sıkıntıyı yaşadığımız ABD ile dahi Afrin parantezinde politik problem yaşanmaması hatta Washington’un baştan itibaren başını öteki yana çevirmiş olması harekatın safhasının en önemli kazanımı olmuştur. Bunu korumak ve başta konulan prensiplerin devamlılığını sağlamak zarureti var ve görüldüğü kadarıyla Ankara her fırsatta “Suriye’nin toprak bütünlüğü” vurgusu yaparak, kaygıları yönetmeye çalışıyor. Elbette, bir ülkenin dış politika sermayesi sadece tek tek harekatlarla sınırlı olamaz. Özellikle Türkiye gibi, sınırının hemen her bölgesi sıkıntılarla dolu bir ülkenin kalıcı güvenlik arayışı için vak’a bazında ittifak arayışında olması düşünülemez. Afrin’den sonra Münbiç ve devamında Fırat nehrinin doğusu boyunca bütün hattı YPG’den temizlemek gibi yüksek hedefler koyan bir ülkenin buna mümasil ittifak düzenine sahip olması gerekir. *** Unutmayalım ki bu hedef zinciri, kapanmış gibi görünen ve Soçi’de, Cenevre’de masa başı planları yapılmaya başlanan Suriye savaşını devam ettirmek anlamı taşıyor. Yani Türkiye’nin kaygıları ve operasyonları, Suriye’nin henüz ertesi günü düşünecek durumda olmadığını ilan ediyor. Öte yandan Afrin’i temizlemek ise sorunu bitirmediği gibi, hattın tamamı halledilmediği müddetçe aktif hale bile getiriyor.