Bütün politik sözlerin, vaatlerin, hedeflerin yahut yüksek sesli nutukların nihayetinde bir hedefi vardır ya da olmalıdır. İnsanlara, topluma iyi bir hayat, refah ve huzur içinde yaşanması gereken bir hayatı temin etmek. Bugünü endişe duymadan yaşatabilmek, geleceğinden de emin olmasını mümkün kılmak. Adalet, kanun önünde eşitlik, fırsat eşitliği sunmak, en önemlisi de herhangi bir etnik, dini, fikri özelliğinden dolayı eşitsiz muamele görmemek; yani ayrımcılığa muhatap olmamak. Vatandaş olmanın herkesi kanunlar ve uygulamalar önünde aynı seviyede tutacağı duygusunu kaybetmemek…
Türkiye, iddialı sözlerin rüzgarıyla yıllar geçirmektedir ve insanlar gerçekte olmadıkları bir hayalin peşindedir. Kâh bütün dünya güçleriyle mücadele duygusuyla, kâh şanlı tarih hikayeleriyle ne zaman geleceği belli olmayan güzel ve şaşaalı günleri beklemektedir. Beklenti yönetimi o kadar başarılı ki yirmi yıl boyunca güzel günlerin 2023’te geleceği vaadediliyor, 2023 kapıya dayandığında ise tarih birdenbire 2053 veya 2071 olabiliyor. Yahut aynı süre sloganlarla, nutuklarla “dünyanın en büyük on ekonomisi olmak” iddiasıyla geçtikten sonra, ülke gerçekte ilk 20’den de düşmesine rağmen aynı hedef...