Gerçekle yüzleşme çağrısı çoğu zaman sıkıcı hatta ürpertici olabilir ama eğer bir gerçekle yüzleşeceksek ekonomideki son gelişmeler kesinlikle bunu hak etmektedir. Sıkılmadan veya ürpermeden özellikle son bir ayda döviz kuru üzerinden yükselen fazlasıyla net işaretlere kulak vermemiz gerekiyor.
Yükselen ve gelişmeye eğilimli bir ekonomi içinde kriz ihtimali veya durgunluk gibi kavramları kabullenmek bizim için zor olabilir. Dahası, 15 Temmuz gibi bir ülkenin tarihinde pek az yaşanabilecek değerde pırıltılı bir demokrasi zaferinin günlerini sürmekte olduğumuz için bazı sıkıntıları kabullenmekte zorlanabiliriz. Ama unutmayalım ki ekonominin hiç değişmeyen bir tabiatı vardır ve eğer dışarıdan gelecek paraya ihtiyacınız varsa ve eğer o ihtiyacı temin etmenin kuralları da belliyse bundan kaçamazsınız. Kaçamayız…
YATIRIM ÇEKMEK VE SERMAYE İHTİYACI
Hızla büyüyen genç bir nüfusa istihdam alanı yaratmak zorundayız. Öte yandan onyılların popülist politikaları nedeniyle erken emeklilik cenneti olmuş bir ülkedeyiz ve ilaveten başta sağlık harcamaları olmak üzere sosyal devlet uygulamalarında ileri düzeyde sayılabilecek bir performansa sahibiz. En temel girdi olan enerjide; yani petrol ve doğalgazda dışarıya bağımlıyız. Bununla birlikte üretmek, sanayide güçlenmek ve çok mal satmak; yani ihracatta rekabetçi olmak zorundayız. Sermaye birikimimiz yok denecek kadar az ve bunu da dışarıdan borsa veya borçlanma enstrümanlarına gelecek sıcak parayla ya da doğrudan yatırımlarla kapatmak gibi son derece rasyonel bir planımız var. Rakamlarla kafa karıştırmak istemiyorum ama son yıllarda doğrudan yatırım veya başka yollarla sermaye transferinde iyice geriye düşmüş bulunuyoruz. Yatırım çeken ülke pırıltısını yitiriyoruz. Toplamda da bu ekonomiye olan güveni azaltırken en küçük sarsıntıda Türk Lirası’na olan güveni bugünlerde gördüğümüz gibi sarsıyor.