Dış politikada dosyalar bir ülkenin kaldırabileceğinden çok fazla ve dahası içeride yaşanan birçok şey de yükü ağırlaştırıyor. Ekonomik problemlerin sıradışı bir sıçrama göstermesi tabloyu daha sıkıntılı hale getiriyor. Dış politika artı ekonomi birbirinin bileşik kapları olarak kriz katsayısını artırıyor. Elbette tek başına Suriye kaynaklı problem bir ekonomik kriz gerekçesi değil ama genel olarak kur, faiz ve yabancı sermaye ihtiyacı Türkiye’nin dünyayla iyi ilişki kurup kuramamasıyla birebir ilgilidir. Aktüel problemden başlayayım… İçeride PKK terörü azalma eğiliminde ve eskisi kadar sıkıntı vermiyor ama Suriye’nin kuzey sınırı boyunca Ankara’nın en istemediği senaryo fiilen gerçekleşmiş durumdadır. Sınırımızda 500 kilometrelik uzun hat boyunca PYD/YPG kontrolü bulunuyor ve bu kontrol Suriye’de istediklerini yapamayan veya yapmayan ABD için de bir başarı hikayesi muamelesi görüyor. Washington için PYD’li senaryo bütünüyle Rusya ve İran’a bırakılmış Suriye sahasında kazanım hanesine yazılmış durumdadır. Çelişki de burada… Suriye’deki harici aktörler içinde tek müttefik olduğumuz ABD, en kabul etmeyeceğimiz gelişmenin teminatı olarak karşımızda bulunuyor. Bu, o kadar kabul edilemez ki Cumhurbaşkanı Erdoğan Buenos Aires’te ABD Başkanı Trump’la yaptığı görüşmenin hemen ardından şu sözleri söylemek zorunda kalıyor: “Fırat’ın batısını olduğu gibi doğusunu da bölücü terör örgütünün zulmünden ve işgalinden çok yakın bir zamanda kurtaracağız. ” Cumhurbaşkanı bu taahhüdü, henüz Münbiç’te bile işlerin istediğimiz gibi gitmediği ve ABD’nin sınıra gözlem noktaları kurduğu, YPG’ye silah sevkiyatına devam ettiği sırada ilan ediyor.