Adı ve çapı ne olursa olsun herhangi bir büyük meselemizi çözemiyoruz. Birçok güzel ve faydalı hasletimiz var ama uzlaşma becerimiz yok, hepimiz için ortak faydanın, ortak iyinin ne olduğunu bilmiyoruz. Bilsek de umursamıyoruz. Birçok çözümsüz meselemiz gibi Kürt meselesi de bu halin en bariz örneğidir. Nitekim, yakın vadede 40 sene, uzun vadede bir asır oldu, durum ortadadır. Çözemiyoruz tamam. Peki, üstüne bir de daha da derinleştirmek, duygusal kırılmaları daha da artırmak, aradaki mesafeyi daha da açmak neyin nesi? Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesine saldırmak, cenazeyi Ankara’da defnettirmemek nedir? O cenazenin “mezardan çıkartılarak” mecburen, zorla Tunceli’ye nakledilmesi ne demektir? Gele gele bu noktaya mı geldik? Hani kardeştik, hani aramıza nifak tohumları ekene izin vermeyecektir. Etle tırnaktır, hani. Bırakın diriyi, ölüye de mi tahammül yok? Hapisteki Aysel Tuğluk’u anladık, anasının tabutuna da mı bir karış toprak yok? Mezarlığı basan adamlar, kendilerini vatanı Kürtlerden muhafaza etmeye adamışlarsa vay halimize… Maksatlarına eriştiklerine göre; cenazeyi mezardan çıkarttıklarına göre bir daha vay halimize. .