Bir ülkeyi, bir toplumu, bir siyasi partiyi hasılı siyasi özellik taşıyan bütün kurumları güvende kılacak, onlara gelecek ve huzur sağlayacak şey demokrasidir. Bilhassa, hikayesinde millet iradesinin tadı ve lezzeti bulunan ve bunun için bedel ödemiş toplumlar için demokrasi, geri dönüşsüz ve vazgeçilmezdir. Türkiye bu yolun ve yürüyüşün en bariz örneğidir.
Bizimki, bir yandan askeri darbeler, öte yandan siyasete ve topluma düzenli olarak harici müdahalelerle fazlasıyla sınanmış bir demokrasi hikayesidir. Acılı, sancılı, yaralı ve dolayısıyla da çok kıymetlidir. Pek az demokrasi bizim kadar ağır ve sürekli bedel ödemiştir. Uzağa gitmeye ne hacet; tam “Artık bitti, bu çağda bir daha akla bile getirilemez” derken 15 Temmuz’da bir daha askeri darbe girişimine maruz kaldık.
Bununla birlikte tek risk darbeler değildir. Nitekim, hem 15 Temmuz’u planlayıp uygulamaya kalkışanlar hem de onların benzeri irili ufaklı birçok cunta ve gruplaşma devlete on yıllardır musallat olmuşlardır. Kadrolaşmış, kaynakları ele geçirmiş ve kendilerinden olmayanları veya kendilerine engel çıkaranları; yani hukuku uygulayanları acımasızca tasfiye etmişlerdir. Devlete sızan güçlerin illa FETÖ gibi darbe yapacak kadar çılgınlaşmaları gerekmez; bu tür alan kapatmaların zemini bizatihi tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır.