Suriye cephesinde durum giderek
tatsızlaşıyor. Esasen, ABD’nin de Rusya’nın da Türkiye’nin
itirazlarına rağmen YPG’ye silah desteği verdiği; silahtan daha da
önemlisi legalite sağladığı bilinmiyor değildi. İki ülkenin
askerleriyle YPG’lilerin birlikte onlarca görüntüsünü izlemiştik.
İki süper güç, bu örgütü elde tutmak için gösterdikleri gayreti
gizleme gereği
duymuyor.
Türkiye için en kabul edilemez olanı söyleyelim. Kuzey Suriye’de en azından bir otonom PYD/YPG bölgesi için bütün taşlar döşenmiştir. Bir anlamda, PKK’nın Türkiye’de yapamadığı şey, tarihin ve bölgesel aktörlerin sunumuyla orada temin edilmek üzeredir.
***
Yaklaşmakta olan Rakka operasyonunda YPG’nin (Suriye demokratik Güçleri markasıyla) muharip güç ve ana aktör rolü üstlenecek olması sürecin yeni bir aşamasıdır.
Geçmişten bugüne kadar şekillenen manzara da bizim için sır değildir.
Ancak, zaten her şey belli diyerek, ABD’nin bir seviye daha yükseltmesi ve YPG’ye ağır silahlar vermesi kabul edilecek de değildir. Nitekim kabul edemiyoruz. Edemiyoruz ama olup bitenlere de mani olamıyoruz. Trump yönetiminin bizim önemsediğimiz şeyi pek önemsemediği ve Türkiye’yi idare ederek yürümeyi düşündüğü anlaşılıyor.
Silahlandırma kararının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gelecek hafta yapacağı Washington ziyareti öncesine denk getirilmesi de bir başka tatsızlıktır. Karşı karşıya bulunduğumuz meselenin zorluğunu bu sahne çok iyi anlatıyor.
Peki rest çekmenin faydası var mı? Hayır. Hamleler ne kadar can sıkıcı olsa da Erdoğan’ın ABD ziyaretini iptal etmesi gibi öneriler iyi fikir değildir. Erdoğan tabii ki ABD’ye gitmelidir. Sadece ABD’ye değil, mümkün olduğu kadar çok müttefik ülkeye de gitmelidir.
Protesto etmek, masadan çekilmek veya tek taraflı öfke sergilemek kesinlikle işe yaramaz. Bilakis daha fazla temas ve daha fazla işbirliği dosyası üretmeliyiz.
Türkiye’nin dış politikada yaşamakta olduğu gerilimin nedeni dünyaya karşı sempati kaybı, aynı dili konuşamamak ve sahici temas eksikliğidir. Bu branşları vakit kaybetmeden zenginleştirmek zorundayız.