Bir dönem ideal norm, yani bir vatandaşın makbul olmasının şartları bilhassa kadınlara has kılık-kıyafet ve Kemalist fikriyata yakınlıkla ölçülürdü. Bu nedenle başörtüsü meselesi de o dönemin en büyük siyasi ve toplumsal gerilimiydi. Başörtülü olmak o “ideal norm”a uymuyordu. Veya erkeklerin dini gerekçeyle sakal bırakması veyahut da hal ve hareketleriyle inancını yansıtması sakıncalı görülüyordu. Bu sınırların dışındaki kadın ve erkekler okula alınmıyordu, kamu idaresinde istihdam edilmiyorlardı. Muhakkak surette bir bedel ödüyorlardı.
Türkiye, çağa, insana ve hakikate uygun olmayan bu karanlık devri büyük ölçüde aştı. İnsanları tek tipleştiren norm yerle bir oldu. Böylelikle büyük bir gerilim, hatta bir çatışma potansiyeli ortadan kalkmış oldu. Hayat tarzlarına yönelik devlet destekli müdahale dönemi bitirildi. Bir başka açıdan, vatandaşla devlet arasındaki güven ilişkisi tesis edilmiş oldu. Bu mesele aynı zamanda ülkenin büyük bir meselesini demokratik yollarla halletmesine dair bir örnek ve güçlü bir referans olarak da kayda geçti.