Bugün Ortadoğu’da, yakın çevremizde ve de sınırlarımızda olup bitenleri 100 yıl öncesiyle kıyaslıyoruz. Kıyaslama ve benzetmeler isabetlidir… Başta Irak ile Suriye’de ve genel olarak Arap-İslam coğrafyasının hassas bütün noktalarında ciddi bir fay hareketi yaşanıyor. İktidarlar sıkıntıda; bazıları da Suriye gibi gün sayıyor. Etnik ve mezhepsel ayaklanmalarla uluslararası güçlerin elini bölge üzerine bastırmaları fay kırılmalarını üç vakte kadar kaçınılmaz kılıyor.
Bu tabloda Türkiye’nin güvenlik odaklı sıkıntılarını tekrar hatırlatmaya gerek yok. ‘Dünyanın en büyük iki terör örgütü sınırımızın içinde ve dışında bize ateş ediyor’ demek durumu anlatmaya kafidir. Bu yüzden her geçen gün güvenlik ihtiyacı ve buna bağlı askeri operasyon perspektifi gelişiyor.
Yalnız, öte yandan bir başka trajedi de büyümektedir.
Evet, haritaların çizildiği 100 yıl öncesiyle ciddi benzerlikler yaşanıyor. O dönemde adı bolca zikredilen vilayetler, kasabalar bugün de neredeyse bütün dünyanın ezberi haline gelmiş bulunuyor. Şam’ı, Halep’i, Kerkük’ü, Deyr ez Zor’u sık duyuyoruz. Şehirler, kasabalar, köyler kaynıyor…
BÖYLE SİSTEMATİK KATLİAM OLMAMIŞTIBir büyük fark var. Akılalmaz miktarda kan akıyor, sınırsız sayıda insan hayatını kaybediyor, şehirler defalarca art arda yıkılıyor. Böyle bir manzara, böylesine acınası bir sahne bir asır önce yaşanmıyordu. İnsanlık bu kadar sahipsiz kalmamıştı, dünya bu kadar umursamaz olmamıştı.