Bir toplumun tarihi, geleneği, değerleri, modern zamanlara uyum ya da uyumsuzluğu veya hedefleri üzerine konuşmanın en zor kısmı ortak kabulleri tartışmak zorunda kalmaktadır. Türkiye’de fikrin, düşüncenin ve bilginin yol alamaması, zorlanması ve nefesinin tıkanması bundandır. Fikir yerine sloganın, düşünce yerine hamasetin, bilgi yerine siyasetin dayatılması ve alan kazanmasının sebebi budur. Temel meselelerden birinin dahi çözülememesi, kuşaktan kuşağa miras kalması, çözüm beklerken yenilerinin eklenmesi de aynı hastalığın eseridir. Birlikte yaşamak prensibi… Farklı fikirlere tahammül… Hiçbir etnik ve dini kökenin sorgulanamayacağı kuralı… Meselelerin şiddetle değil siyasetle ve tartışmayla hal yoluna koyulması… Ya da buna benzer standartlar. . . Bir toplum, bir ülke bu temel doğruları kabul etmiş, üzerinde anlaşmış ve bu prensiplere sadakati kesinleşmiş varsayılır. Yani suyun yüz derecede kaynaması veya iki kere ikinin dört ettiği gibi, bunlar da herkesi bağlar. Eğer her defasında birlikte yaşamayı veya fikir hürriyetini yeniden tarif ederseniz, bu esasında iki prensibe de saygınız olmadığını gösterir.