Dünyaya nizamat verme bahsinde kendisine atfedilen esrarengiz güçler ve ancak karanlık senaryolarla tarif edilebilen kabiliyetleriyle meşhur İngiltere’nin şu sıralarda yaşadığı problemler takip etmeye değer görünüyor. Nerede bir menfaat varsa orada işleri ustaca hallettiğine inanılan Adalılar kendi söküğünü dikemez durumda kıvranıyor. Yetmezmiş gibi hem Avrupa’nın hem de ABD’nin sağlı sollu salvoları arasında yol bulmakta zorlanıyor.
Mesele Brexit… İngiltere, 2016’nın Haziran ayında yaptığı bir referandumda yüzde 52 oyla Avrupa Birliği’nden ayrılmaya karar verdi. AB kanadı tabii ki bu karara karşıydı ama halk böyle istedikten sonra direnmedi, direnmemekle kalmayıp “Bir an önce çıkıp gidin” tarzında politika izledi. Yani, herkes yoluna dediler… Dediler ama İnglitere’nin çıkış planı başlangıçtaki heyecanını kaybetti ve bir anlamda “Hem AB’den ayrılalım hem de AB ile elde ettiğimiz imtiyazlar bizde kalsın” denilebilecek bir pozisyona kadar geriledi. Yine de İngiltere “resmen” önümüzdeki yılın 29 Mart’ından birlikten ayrılacak ama hangi şartlarda çıkacak ve sonrası ne olacak hala belirsizliğini koruyor.
Dahası, AB’den çıkarak daha güçlü bir ekonomi ve daha fazla kazanç elde etme; yani daha müreffeh bir ülke olma tahminlerinin de şimdiden tutmayacağı anlaşılıyor. Bu yeni durumu hesaba katarak daha AB yanlısı bir çıkış planı takip eden Başbakan May’e tepki gösteren ateşli Brexitçiler “Madem öyle bu kararı niye aldık” kızgınlığıyla konuşuyor. Nitekim, Dışişleri Bakanı Johnson’un istifa nedeni de tam olarak Başbakan’ın bu politikası…
***
Işıl Eliçin’in KARAR/Görüşler köşesinde yayımlanan makalesi durumu güzel anlatıyor.