Yaşanılan zamanın en talihsizi, bir gün geriye dönülüp de ondan “kaçan fırsat” olarak bahsedilmesidir.
Anın, zamanın bundan kötü şöhreti olamaz. Gün gelip, basit, anlamsız, değersiz işlerle harcanıp giden yılların hesabı görüldüğünde boynuna asılacak yafta, boşa geçmiş olmaksa vah o ‘zaman’a. Vah o ‘zaman’ı harcayan milletlere…
Yılları, onyılları, asırları yerinde saymakla hatta geri gitmekle, zamanları boşa harcanmakla hatta harcanmadan tarihin çöplüğüne atılmakta maruf çok millet vardır. Bunlara “başaramayan ülkeler” denir.
Millet olarak ayaktadırlar, devlet olmasına devlettirler; retorikleri çok yüksek seslidir ama gerçekte başaramamışlardır. Yani, kapasitelerini kullanamamışlar, o kapasiteyi geliştirememişler, insanlarına refah üretememişler, insanlığa katkı yapamamışlar ve zamanı boşa harcamışlardır. O ülkelerin gerçek tarihi sadece ‘kaçan fırsat’ların tarihidir. Umursamazdırlar zira kaçırdıkları şeylerin ve o şeylerin temel sermayesi olan zamanın kıymetinden bihaberdirler.
Bazı ülkeler de hem kaçan fırsatları hem de başarabilme umudunu birlikte yaşarlar. Türkiye mesela… Ağırkanlı, hareket etmekte zorlanan ve gelişme duygusuna...