İstanbul seçiminin ortaya çıkardığı tablo ve bizatihi seçim sonuçlarının sosyopolitik dinamiklerine odaklanmak yerine, kabine revizyonu gibi siyasi magazine meyledilmesi pek faydalı bir iş olmaz. Gayet tabii, seçimin ardından özellikle de o seçim kaybedilmişse kadro değişikliği hem iktidar için hem de toplumun beklentisi için uygundur ama AK Parti’nin birinci meselesi bu değildir. Mevcut kabinenin de en nihayet henüz bir yıllık olduğunu ve hâlâ çok yeni sayılabileceğini hatırlatalım. Eğer sandığın söylediğine dikkat edilmezse kabine değişikliği olması ile olmaması arasındaki fark sanıldığı kadar önemli olmaz. Bu seçimde; özellikle tekrarında geleneksel AK Parti tabanından CHP’ye ciddi oranda oy kaymıştır. Kesin ölçüm henüz yok ama miktarın 5 puan civarında olduğunu söylersek abartı olmaz. Oy hareketlerine yönelik derinlemesine bir anket yapılacak olsa ve “Daha önce bir kez AK Parti’ye o verdiği halde, 23 Haziran’da CHP’yi tercih edenler” bulunmaya çalışılsa rakam çok daha fazla çıkacaktır. Kabul etmemiz gerekir ki iki parti arasındaki oy geçişkenliği çok sınırlıydı ve bu sınırlı çerçeve şimdi kırılmıştır. Dahası, muhafazakâr kanatta bir geleneksel siyasi miras olan “CHP’ye oy verilmez” kuralı bozulmuştur. Öncelikle meselenin bu yönüyle yüzleşmek zarureti vardır.