Ekonominin uzun kriz tünelinde olması elbette yıkıcıdır ve gelecek yıllara da ağır maliyet bırakacak bir problemdir. Türkiye, daha ortada salgın ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgali yokken krize girmişti, hala çıkamıyor. Enflasyon, faiz, borçlanma maliyeti ve işsizlik gibi kalemlerde tablo kötüleşmeye devam ediyor. Dirençsiz ve hazırlıksız bir ekonominin kaçınılmaz sonucu, küresel fırsatlar ıskalanıyor ama küresel krizlerin faturası sokağa kadar yansıyor. Bütün olanların sebebi de sır değil; Türkiye ve ekonomisi kötü yönetiliyor. İktidar birçoğu yanlış sonuç veren piyasa müdahaleleriyle ekonomi üzerindeki kontrolünü kaybettikçe yeni hamlelerle durumu daha karmaşık hale getiriyor.
Bütün yanlışların temel motivasyonu olan döviz kuru tabelasını düşük tutmak hedefi de gerçekleşmedi. Arka kapıdan satılan 128 milyar Dolar’lık iki ayrı paketle kamunun bütün döviz rezervleri buharlaştı ve ülke neticede yüksek kura ve ayrıca biri “resmi” öteki “çarşı” tabir edilen ikili kur modeline mahkum oldu. Seçimden sonrası için de iyi tahminde bulunan yok, maalesef. Sınır tanımayan popülizm ve bol vaat yarışından sonra iyi bir gelecek tahmin etmek de zaten imkansızdır.
Peki, daha kötü...