İçinden geçmekte olduğumuz günlerin temposu beraberinde ağır bir dil ve normalde müracaat edilmeyecek bir hamaseti de getiriyor. Ulusal düzeyde de uluslararası düzeyde de birbirini takip eden keskinlikler yaşanıyor. İşi yolunda gidenlere karşı sürekli acı çekenler dünyasında sükunet telkin etmek de kolay olamaz. Üstelik bu dengesizlik sistem haline gelmişken… Bazen Suriye’de, bazen Kudüs’te bazen de dünyanın sağır olduğumuz acılı ve çaresiz merkezlerinde hukuk ayaklar altına alınırken duyguları kontrol edebilmek mümkün değildir. Yeryüzünün çok acılı, sıkıntısız ve adaletsiz bölgesi vardır. En çok adaletsizliğe uğrayan ve uluslararası hukukun mağduru olanlar da malum; kendi ülkelerinde adaletli yönetimden nasip alamayanlardır. Bir uçtan bir uca İslam-Arap coğrafyası bunun yaşayan örneğidir. Ne yazık ki adaletsiz ve demokrasisisiz yönetimlerin faturası daha fazla bu yönetimlere emanet sayılan Filistin veya uzak topraklarda Arakan gibi mazlum yerlere çıkmaktadır. Dünya sahnesinde şu veya bu şekilde rol sahibi olması gereken; bazıları petrol zengini, bazıları stratejik imkanlara sahip ülkeler kendi yapılarından kaynaklanan nedenlerle küresel itibardan pay alamamaktadır. Bu durum topyekün diplomatik beceriyi ve siyasi gücü kısıtlamakta ve himaye bekleyen halkların kaderini etkilemektedir.