Dış politika dinamik bir süreçtir ve diplomasi de bu süreci sevk ve idare eden mesleğin adıdır. Ülkeler çıkarları gerektiğinde bu süreçlerde bazen birbiriyle çelişen girişimlerde dahi bulunabilirler. Müttefiklerimizden muarızlarımıza kadar böyle birçok örnek vardır. Sonuçta aslolan prensip ve çıkarlardır. Bizatihi, Türkiye’nin AK Parti döneminde sergilediği politikanın mantığı da budur. Yeni fırsat alanları, yeni ittifaklar ve yeni riskler doğduğunda Tayyip Erdoğan ve arkadaşları bu alanları değerlendirdiler. Bu sayede Türkiye’nin sadece diplomatik değil milli gelire yansıyan ekonomik kazanımları da oldu. Yeni coğrafyalara cesaretle girmekten çekinmedi.Şimdi ise, aynı coğrafik tabloda yeni gelişmeler yaşanıyor, yeni dengeler oluşuyor. Türkiye’nin de süreçlerin tabiatı gereği geride bıraktığı bir dizi hasarlı ilişki bulunuyor. Bu ilişkilerin bazıları prensip bazında bozulmuştur ve o prensiplerden vazgeçilmemesi bugün de doğru tutum olmaya devam edecektir. Mesela Esad ve Esad’lı Suriye gibi… Türkiye, bu denkleme karşı pozisyonuun sürdürmekte haklıdır ve bilhassa sınırımızdan içeri giren insani dram devam ederken geri dönüşü önerilemez… Ama, başka sorunlu ilişkiler var ve bazılarında manevra imkanı bulunuyor. Buradan yürümekte fayda bulunuyor. Dahası, müttefiklerimizle ilişkilerde de onarılacak üniteler var ve gecikmeden bunların da üstüne gitmek gerekiyor. Uzun lafın kısası, dün İbrahim Kiras’ın KARAR’daki yazısında ifade ettiği şekilde kazanacağımız ve kazandığımız takdirde doğrudan fayda elde edeceğimiz birçok dostluk olduğunu hatırlamanın zamanıdır. Ki, bazıları karşı karşıya bulunduğumuz terör probleminin çözümüne anlamlı katkılar sağlayabilir.