Tartışmak ve konuşmak bir demokrasinin hayat damarıdır. Tartışabilir, konuşabilir olmak; meseleleri her yönüyle dile getirmek, kurcalamak ve nihai karar için veri üretmek insanlığın çok değerli bir tecrübesidir. Gelişmiş ülkeler de gelişmiş kurumlar da her şeyden önce bu yönteme inanırlar ve bunu uygularlar. Bazen gereksiz yere uzatılsa ve hatta karar vericiler için sıkıcı da olsa tartışma zeminini korumak şarttır. Çoğu kez karar vericiler daha fazla bilgiye sahip oldukları için en iyi hükmü kendilerinin vereceği hissine kapılırlar ama gerçek böyle değildir. Farklı yönleri sorgulanmayan bir karar süreci umulmadık sonuçlara varabilir. Tersinden de mükemmel gibi görünen bir karar bile tartışmaya açıldığı takdirde karar vericinin itibarını azaltmaz, artırır. Şimdi masada McKinsey kararı bulunuyor… Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir süredir gündemde olan McKinsey meselesinde verdiği nihai kararın isabetini bir yana bırakalım. Cumhurbaşkanı, konumu gereği ve siyasi kaabiliyeti istikametinde baştan beri kanaatini belirtmedi. Uzun süreden beri ‘dış güçler’ mefhumuyla aleni problem yaşayan bir lider olarak bir dış güç kurumundan danışmanlık veya denetim hizmeti alınmasındaki çelişkinin nasıl seyredeceğini gözlemledi.