7 Şubat 2012 MİT Müsteşarı’nı tutuklama girişimi…
17/25 Aralık öncü darbe girişimi…
Hemen öncesinde dershanelerin kapatılması kararına karşı Gülen grubunun gücünü sahaya bariz bir şekilde yayması…
Arada, paralel yapılanmanın varlığını gösterdiği sayısız belirti…
Bütün bunların üzerine Fethullahçılar’a karşı MGK kararı da dahil her alanda operasyon başlatılmasına rağmen, Türkiye 15 Temmuz’u yaşamaktan kurtulamadı. En büyük, en sinsi, en karmaşık, en güçlü tehlike olarak tanımlanmasına rağmen burnumuzun dibinde gelişen darbe girişimi farkedilemedi. Devlet alarmdaydı, toplum öfkeliydi, hassasiyet üst düzeydeydi… O mücadele, hazırlıklar, önlemler, kararlar FETÖ’nün eline silah almasına ve harekete geçmesine mani olamadı.
Bunu bir eleştiri ya da özeleştiri olarak söylemiyorum. Korku salmak için de değil…
Ama meselenin büyüklüğünü anlamak lazımdır. Malum, millet olarak da devlet olarak da en önemli eksiğimiz tablonun tamamını görememektir. Dolayısıyla derinlikli, kalıcı, etkin mücadele etmeyi bilmiyoruz. 15 Temmuz’dan sonra yapılanlar daha etkili ve hiç şüphesiz Fethullahçıların en önemli gücü olan devletteki iskeleti yıkma yönünde büyük mesafe aldırıyor.
Ne var ki şimdi de meselenin bütünü açısından yeni bir evreye geçilmiş bulunuyor. Görelim, bilelim ve hesabımızı ona göre yapalım.